Demet YALNIZ

DemetYALNIZ
Bir varmış bir yokmuş…(10)

 

 

Ailem çok heyecanlıydı. Kızları bugün mezun olacaktı ve artık bir mesleği vardı bu yüzden çok mutluydular. Dört yıl çok zorlu süreçlerden geçip, büyük emekler vererek bu günlere gelmiştik işte. Beyaz hemşire üniformasıyla karmaşık duygular içindeydim o gün mezuniyet törenimiz en güzel şekilde yapıldı.

 

Gururlu ve mutlu aile yüzleriyle dolu bir kalabalık bir o kadar mutlu ve heyecanlı, mezun olmanın verdiği huzurla koşuşturan gençler yani bizler o günü en iyi şekilde sonlandırmıştık. Ama dört yıl birlikte gülüp, birlikte ağladığımız, ekmeğimizi suyumuzu duygularımızı, aynı odaları paylaştığımız arkadaşlarımızdan da artık ayrılmak zorundaydık. Hepimiz yurdun dört yanında göreve başlayacaktık. Kim bilir birbirimizi bir daha ne zaman görebilecektik. Sevinç ve hüzün bir arada yaşanıyordu. Mezun olmadan önce tayin için bizlerden üç il doğu ve güneydoğu olmak kaydıyla seçim yapmamızı istediler. Ben tek bir tercih yapmıştım. Diyarbakır. Mezun olduğumuza göre şimdi tayinimizin çıkacağı günü bekleyecektik. Bakalım bu isteğim gerçekleşecek miydi?

 

Okul bitmişti. Artık evimizdeydim. Yatılı okul günleri sona ermişti. Çok zor alışmıştım yatılı okul günlerine, ama şimdiden o günlerimi özlemeye başlamıştım bile. Annemler dışarıya çıkmama çok fazla izin vermiyorlardı. Hala Özcan’dan vazgeçmediğimi düşünüyorlardı. Bu yüzden Hasan her an beni takibe almıştı. Ben nereye o oraya. Daima takipteydi. Bir hafta sonra üniversiteye giriş sınavımız vardı. Hasan’la ben farklı okullarda sınava girecektik. Bu durum ailemi endişelendiriyordu. Kısa süre önce duyduğum bir şey beni çok rahatsız ediyordu. Aile dostlarımızdan birinin oğlu için beni istemeye geleceklerini öğrenmiştim. Peki, şimdi ne olacaktı. Özcan’a telefonla durumu anlattım o da ölürüm de seni başkasına yar etmem, buna asla izin vermem diyerek tepkisini dile getirmişti. Çok üzülüyordum. Ailemi kesinlikle üzemezdim ama sevmediğim biriyle evlenmeyi de kabul edemezdim. Araftaydım, bir tarafta ailem, diğer tarafta sevdiğim adam. Üzüntüden vücudum yorgun düşmüştü. Kimseyle konuşmuyor, yemiyor, içmiyor adeta yaşamıyordum. Hayatla bağlarım kesilmişti sanki. Bu durum annemin gözünden kaçmamıştı. Kızım sana ne oldu neyin var diye merak ediyordu. Bende sadece hastayım hiçbir şeyim yok diye onu ikna etmeye, inandırmaya çalışıyordum. Fakat günden güne mum gibi eriyordum. Tek bir çıkış noktası kalmıştı bizim için. Özcan’la tekrar telefon görüşmesi yaptık ve benim üniversite sınavına gireceğim o gün uçakla geleceğini beni ailesiyle istemeye geleceklerini söyledi. Babam asla kabul etmezdi. Sakın gelmeyin babam kabul etmez diye onları engelledim. O da o zaman oraya geliyorum ve kaçmaktan başka çaremizin olmadığını söyledi.

 

Pazar sabahı erkenden kalktım. Zaten sabaha kadar düşünmekten hiç uyuyamamıştım. Hiçbir şey alma imkânım yoktu. Evden sınava girmek için çıkacaktım. Sadece kol çantamı ve birkaç resim alabilmiştim. Hasan benden önce sınava girmek için evden çıkmıştı. Babamda yoktu sadece annem vardı, ona sıkıca sarıldım, kendimce vedalaşıyordum onunla. Bana kızım bu nasıl sarılış birkaç saat sonra geri döneceksin dedi. Ama gerçek hiçte öyle değildi. Doğup büyüdüğüm, gülüp ağladığım evime bir daha ne zaman gelebilecektim. Hüzün, sevinç bilinmezlik, kaygı, tüm duygularım birbirine karışmıştı. Bir yandan sevdiğime kavuşacaktım, diğer yandan canımın yarısı ailemden ayrılacaktım. Annem beni geçirmek için kapıya kadar geldi, bende sokağın başına kadar yürüdükten sonra arkama dönüp bir daha evime yuvama anneme son kez bakmak istedim. Annem bu davranışıma anlam verememişti. Bilseydi böyle bir şey olacağını hiç bırakır mıydı beni. Böyle mi veda ederdi. Belki arkamdan su dökerdi. Su gibi git su gibi dön diye. Bilemezdi ki.