Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“Davalar zamanında açılmalı!”

Ülkemizde ve bölgemizde halkın büyük bir kısmının hukuku ve yasaları bilmemesi çoğu zaman kendilerine olumsuz yansıyor. En önemli konulardan biri de davaların süresi.  Konuya ilişkin konuşan Avukat Halit Advan, Türkiye’de hukukun çok yavaş ilerlediğinin altını çizdi.  Advan, “Vatandaş bir yerle ilgili hak iddiasında bulunacaksa 10 yılı dolmadan davasını açıp haklarından olmamalıdır. 10 yılın tamamlanmasıyla beraber eski döneme ait ellerindeki her türlü belge yok hükmünde sayılır bu dikkat edilmesi gereken bir konudur. Bu nedenle geri dönülmez yola girmemek için davayı zamanında açmak gerekir” dedi.

Ülkemizde ve bölgemizde halkın

Hamza Özçelik/Berivan Kılıç

İnsanlarımız davalar açıyor ama o davanın içeriğini çoğu zaman bilmeden açıyorlar. Bilgileri olmadan açtıkları davalar çoğu kez istedikleri gibi bitmiyor. Kimi davalar zamanında açılmadığı için kimi davalar ise bilinçsizce açıldığı için sonuçları olumsuz oluyor.  Her hafta farklı bir konuyu gündeme getiren Özgür WEB TV ekranlarında yayınlanan Açık Kapı programının bu haftaki konuğu Avukat Halit Advan oldu.  Advan katıldığı programımızda Türkiye’deki hukuk ve vatandaşların hukukla alakalı sorunlara değindi. Uzman eğitmen Av. Aydın Ak’ın sorularını yanıtlayan Advan, Türkiye’de yavaş ilerleyen hukuk sitemine dikkat çekti.

Gayrı menkul taşınmazlarda dedelerin açtığı ve torunların bitiremediği davalar ne tür davalar ve bu davalara yönelik çözüm yolları nasıl oluyor bunu bize açıklar mısınız?

Bahsettiğiniz uzun süreli davalarımız, ağırlıklı olarak kadastro mahkemesinde açılmış olan kadastro tespitine itiraz davalarıdır. Bu tür davaların takip edilmemesi halinde bile mahkemeler dosyayı devam ettirmek zorunda oldukları için, bu tarz dosyalar çok uzun yıllar devam edebiliyor. Eski dönemlerdeki dosyalara şahitlik yapabilecek kişiler yıllar sonra ölmüş olabilir veya zabıtlarda ismi geçen şahıslar da ölmüş olabilir. Çoğu zaman bu dosyaların ispatlanması konusunda sıkıntılar çıkıyor. Bu tip dosyalarda yaşadığımız en büyük sıkıntı ispat sorunudur. Kadastro tespitine bir aylık yasal süreç içerisinde yetişemeyen vatandaş, taşınmazını tapu iptali tescili dosyasıyla, asliye hukuk mahkemelerinde 30 günlük süre içerisinde dava açar. Kadastroda yapılan tespitin iptali için bir yargılama sürer, bu 30 süreye yetişilememesi durumunda, 10 yıl içerisinde adliye hukuk mahkemesine dava açabilir. Yine 10 yıllık süre içerisinde davayı açmazsanız geçmiş dönemde elinizde bulunan tapunun hiçbir değeri kalmaz, belge yok hükmünde olur. 10 yılsonunda belge üzerindeki hak düşme olayı gerçekleştiği için vatandaşın kendisi dava açsa bile, hâkim bu belgenin yok hükmünde olduğunu söyler. Zaman aşımı olduğu zaman hâkim bu konuyu dinlemek zorunda kalır, ama hak düştüğü zaman yani yasal sürenin kaçırılması halinde kişi savunma yapsa bile hakim davayı belgenin hükmü kıymetini kaybetmesi sebebiyle reddeder.

Hak düşürücü sürede 10 yıldan sonra belge ortaya çıkarsa o zaman Yargıtay’a gitme durumu var mı?

Hak düşürücü belge 10 yıldan sonra olsa bile ortaya çıktığı zaman hiçbir hükmü olmaz.  10 yıllık süreç içerisinde taşınmaza ilişkin bir dava açılmadığı takdirde cari hukuk dediğimiz şuan ki kadastro mevzuatı medeni hukukta, taşınmazların yargılanmasına ilişkin hükümlere göre 10 yıldan sonra kişiye yeni bir hak tanınmaz. Bölgemizde kadastro çalışması devam eden üç ilçemiz var, bunlar Hani, Lice ve Kulp.  Bu ilçelere bağlı köylerimizde hala kadastronun tanımlandığı yerler var. Vatandaşlarımızın buralara dikkati çekip bilgilendirmek istiyoruz.  Vatandaş bir yerle ilgili hak iddiasında bulunacaksa 10 yılı dolmadan davasını açıp haklarından olmamalıdır. 10 yılın tamamlanmasıyla beraber eski döneme ait ellerindeki her türlü belge yok hükmünde sayılır bu dikkat edilmesi gereken bir konudur.

Gayrimenkullerde açılan iptal davası veya tapu tescili veya hukuka aykırı şekilde elde edilmiş belgeler ve benzerine karşı açılacak davalar neler olabilir?

Güneydoğuda en çok rastlanan vakalardan biri de miras bırakma pozisyonunda olan babaların, kendilerine ait olan taşınmazları evlatları arasından kendisine yakın gördüğü kişiye, satış yoluyla veya başka hileli yollarla seçtiği evladının üzerine bütün malları geçirmesidir.  Böyle bir durumda mirasçı baba vefat ettiğinde diğer evlatlar, bu mallardan istifade edemiyor.  Yapılan bu işler inanç ve danışıklı işlem özünde tasnif edilmiyor. Yargıtay bu konuyla ilgili 1974 yılında içtihadı birleştirme kararı verdi.  Buna göre Yargı mercileri kendileri için bir şekilde yasa mahiyetinde bir hüküm ortaya çıkardı.  Yargıtay’ın bu hükmüne göre eğer böyle bir işlem var ve davada danışıklı dövüşle hileli yollardan mirası tek bir kişiye geçiren kişinin gayesi mal kaçırmaksa, bu olayla ilgili olarak mahkeme dava açan kişinin davasını başından sonuna reddetmeden önce incelemeli. Davayı açan kişinin haklı olma ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. İfade edildiği gibi kişinin taşınmaz gayrimenkul üzerinde hakkı var mı yok mu bakılmalı veya babanın doğrudan tek oğluna mal kaçırma niyeti var mı buna bakmalıdır. Malı tek evladına bırakan kişinin vefatından sonra yapılması gereken şey şudur. Hakkına ulaşamayan mirasçı diğer mirasçılara karşı muris muvazaasının hukuki sebep yapıldığı tapu iptali tescili davasını açar, bu da davanın sonucu olarak babanın muvazaalı işler yaptığını iddia eder. Burada ispat külfeti tersine döner. Yargıtay’ın içtihadı karşı tarafın mali nasıl elde ettiğini ispatını ister. Baba bu malı oğluna satarken oğlunun ihtiyacı var mıydı bunların hepsinin ispat edilmesi gerekir.  Yargıtay burada davalı tarafa sorumluluk yüklüyor. Bu adaletli karar bizim bölgemizde de uygulanıyor.

Bazı vatandaşlarımızın hazine arazilerine devlet veya devlet himayesinde olan arazilere gidip müdahale etmesi ya da vatandaşın malına kamu yararı gözeterek müdahale etmesi bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Anayasada devletin kamu hizmetleri ile ilgili yapacağı kamu yararına kararlar alması, bir taşınmaza el koyması ya da o taşınmazı kamu hizmetleri için kullanmasına kamulaştırma denir. Kamulaştırma kendi içinde ikiye ayrılıyor biri acele kamulaştırma diğeri normal kamulaştırma.  Acele kamulaştırmada cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle karar alınır. Mahkemeler böyle durumlarda idarenin başvurmasıyla beraber taşınmaz mala değer biçerek el koyar. Taşınmaza el konulması durumunda biçilen değerin bedeli bankaya yatırılır ve vatandaşın bu bedeli alması için hiçbir yasal engel olmaz.  Kişi bankaya yatırılan parayı aldıktan sonra kendisiyle anlaşmaya varılır, bu anlaşmada uyuşma söz konusu olmazsa idare taşınmazın tapusunun devlete geçebilmesi için bir dava açar. Kamuoyu avukatı bununla ilgili açılan dava ve dosyalarda genellikle 7. ve 8. asliye hukuk mahkemelerine gider.  Davayla alakalı dosyanın 4 ay içerisinde sonuçlandırılması öngörülür.

‘TÜRKİYE’DE HUKUK ÇOK YAVAŞ İLERLİYOR’

Maalesef Türkiye’de hukuk çok yavaş ilerliyor. Bilirkişi raporlarının çıkması bile çoğu zaman bir buçuk seneyi buluyor. Mahkeme aldığı dosya ile ilgili keşif yaparak bilirkişi raporunu alır ve taraflara tebliğ eder. Tebliğ edilen rakamlar hâkimi ikna etmişse mahkeme kamu kurumuna 15 günlük süre verir. İdarenin bu süreç içerisinde parayı yatırmasıyla, mahkeme vatandaşa parasını çekmesi için imkân verir.  Kamu kurumu olmayıp serbest çalışan avukatlar, vatandaşların bu tip davalarla karşılaşması durumunda, bilirkişi raporuna itirazlarla taşınmazın değerini yükseltmeye çalışır.  Böyle durumlarla karşılaşan vatandaşların, bir avukat eliyle savunmalarını yapmaları gerekir.  Öteki türlü biçilecek değer tamamen bilirkişi insafına kalmış olur.  Bazen bilirkişi de hata yapabilir, biz bu hataları görebilmek, itirazları zamanında yapabilmek için avukatlarla birlikte çalışmakta fayda var.  Devlet bazı durumlarda mülkiyeti üçüncü şahsa ait olan taşınmaza kamulaştırma yoluna gitmeden el koyar.  Bu durumda vatandaşın şöyle bir hakkı vardır.  Kamulaştırmadan vatandaşın malına el atılmış olması halinde kişi bu yerin bedelini alabilmek, açması gereken davanın adı kamulaştırmasız el atmadan dolayı bedel davasıdır.  Bedel davası açan avukat titiz bir şekilde taşınmazını alıp ederini anlatarak mahkemeden bu taşınmazın gerçek bedelinin belirlenmesi ve kendilerine ödenmesini ister.  Bu tip davalarda davacı taraf vatandaş olur.  Yargıtay kararına göre vatandaşın arazisinde kamu hizmeti için yapılan bir müdahale varsa verilen 6 aylık müdahale sonucunda kişi dava açabilir.  El atmanın önlenmesi davası ortalama 2,5- 3 yıl sürer.  Avukat ne kadar cevval olursa dava konusunda, mahkemeye ne kadar yardımcı olursa konular o kadar çabuk sonuçlanır.

Bölgemizde arazi davalarında gayrimenkuller değere bindiği zaman arsa ile ilgili uyuşmazlık sonucunda kan davası meydana geliyor buna benzer davalarla karşılaştınız mı?

Toplulaştırma olayıyla ilgili konuşmak gerekirse tarım bakanlığı sınıfta kalmış durumda. Toplulaştırma hadisesinde amaç taşınmazların birleştirilmesi iken,  10 parselli bir taşınmaz, 100- 150 parsele dönüştürülüp içinden çıkılmaz hale getirilebiliyor.  Taşınmazlar içinden çıkılmayacak kadar bölünüyor, sınır ihtilalleri meydana geliyor.  Bu konuda geçmişte iptal mahiyetinde davalar açtık. Şuna çok dikkat etmek gerekiyor vatandaş kendi köyünden toplulaştırma işlemine başladığında itiraz etmesi gereken 3 ayrı aşama var. Kişi bu aşamaları bilmediği için bu durumu seyretmekle kalıyor. 3 askı itirazında vatandaş için 60 günlük yasal dava açma süresi başlıyor.  Bu süreç içerisinde dava açılmazsa toplulaştırma işlemi kesinleşiyor.  Geri dönülmez yola girmemek için davayı zamanında açmak gerekir.

Kiracılar ve ev sahipleri arasında çıkan anlaşmazlıklar ve uyuşmazlıklar dolayı çok dava var mı?

1 Eylül itibariyle kira hukukumuz arabuluculukla buluştu. Burada dikkat etmemiz gereken şey arabulucuya gitmek.  Dava şartı evi kiralayan ve kiracı arasındaki hukuki ihtilafı, taşınmazın kira bedelini arttırması da olsa, tahliye davası da olsa arabulucuya gitmeden dava açması durumunda davalı ve davacı arabulucu şartını yerine getirmediği için mahkeme davayı reddeder.  Bu vatandaşa 6 ay kaybettirir. Kötü niyetli hâkim veya savcı dosyayı istinafa götürürse oradan da yaklaşık 3-5 ay daha uzar. Uzayan süreleri önlemek bakımından arabulucu bulma girişiminde bulunmak gerekir.