Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (2)

Diyarbakır’ın kadim taşları arasında gizlenen hikayeleri, şehrin ruhunu ve hafızasını yaşatan isimlerden biri de şair ve yazar M. Kadri Göral. Eski Diyarbakır’ın sokaklarında gezinen, şehrin her köşesini bilen ve yaşayan Göral, Özgür Haber’e verdiği bu özel röportajda, Diyarbakır’ın unutulmaya yüz tutmuş geçmişine ışık tuttu. Bu yazımızla beraber röportajımızın 2. kısmını sizlere aktaracağız

Diyarbakır'ın kadim taşları arasında

Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (2) Dilerseniz Diyarbakır’ın eli öpülesi insanlarının güne nasıl başladıklarını anlatınız sonra da Diyarbakır’ı farklı kılan paha biçilmez değerdeki sosyal ve kültürel değerlerini sizden dinleyelim.

 

Diyarbakır’da günlük yaşam evlerde sabah ezanıyla başlardı, sokaklarda ise günün ışımasıyla beraber Belediyenin temizlik işçileri işbaşı yaparlardı. Erkek işçiler toz kalkmasın diye süzgeçli tenekelerle önden sokağı sularlar onların arkasından başındaki tülbentle ağzını burnunu örten kadın işçiler sokağı süpürürlerdi.

Onlar sokaktan çekilip gittikten sonra evlerin kapıları birer birer açılır evin hanımları birer kova suyu kapının önüne dökerlerdi. Devreye eşeğinin sırtında iki taraflı tahtadan çöp teknes bulunan mahallenin çöpçüleri girerdi.

Bir yandan kendilerinden önce sokağı süpürenlerin duvar kenarına biriktirdikleri çöpü kürek ve süpürge ile toplayıp eşeğin sırtındaki çöp teknesine koyarlar bir yandan da küreğin sapını kapıların tokmağına dokundurarak “çööööp” diye seslenirlerdi.

Evin hanımları da kendilerinii göstermeden çöp tenekesini kapının önüne bırakırdı. Çöpçü de onu alır çöp teknesine boşaltırdı. Çöp tekneleri dolunca “Zibilhana” denilen çöp boşaltma yerine götürülüp dökülürdü. Pırıl pırıl parlayan parke taşlarlarla döşeli sokaklarda artık dükkanını açmaya giden beyefendileri ayak sesleri duyulmaya başlardı. Evlerin içine dönecek olursak,

unutulmaya-yuz-tutmus-bir-gecmis-eski-diyarbakir-2

Ortalıh henem işıh olmamışti

Analarımızsa yatahlarından çohtan kahmışti

Gül yüzlü Gülbeyaz Hanım

Nur saçan Nuriye Hanım

Kadir kıymet bilen Kadriye Hanım

Anam Fahriye Hanım

Bir degil

Bin degil

Daha onbinlerce Fahriye Hanım

Attıkları adıma kurban olayım

Ayaklarının altına sermiş cenneti Yaradan’ ım

Bilmiyem ki hangisini anayım

Şaşırmışam hangi birini anlatayım

Hepisi biribirinden hanım

Hepisi biribirinden arvatti

İşleri temiz mi temiz

Aşları leziz mi leziz

Eşleri de aziz mi azizdi.

Eşlerinin bir işi

Kendilerinin binbir işi vardi

İşlerinin başında da

Çocuklarının hal ve gidişi vardi

Ana deyip geçmezlerdi

Her doğurana ana demezlerdi

“Ana ne doğuran ne de doyurandır

Ana doğurduğunu terbiye ile yoğurandır.” Derlerdi.

Onlar görgülü hanımlardı

Onlar güngörmüş hatunlardı

Görgüsüzlerle görüşmez

Heft-ü heşt etmezlerdi

“Cariyeyken hanım olan

Kurnayı kırar tasnan

Halayıkken hatun olan

Hamamı doldurur sesnen.” Derlerdi.

Kendi kendilerine yeterler

Hadlerini bilirlerdi

“El atına binen çabuk iner.” Derlerdi.

Sırları metindi

Ser verir sır vermezlerdi

“Söyleme sırrını dostuna

O da söyler kendi dostuna.” Derlerdi.

“Körden değil nankörden

Yüzsüzden değil ikiyüzlüden

Tipi bozuktan değil

Sütü bozuktan korkun.” Derlerdi.

Gül derler gibi söz derlerlerdi

Derledikleri sözü derde derman ederlerdi

“Varındır dünya alem yarındır

Yokundur külhan dibi yolundur.

Hastalanmadan sağlığınızın

Yoksul düşmeden varlığınızın

Yalnız kalmadan önce de

Dostlarınızın değerini biliniz.” Derlerdi.

“Boş çuval ne yapsan dik durmaz

Boş insan da baş eğmekten kurtulmaz.”

Onlar boş insan değillerdi

“Boş oturanı Allah sevmez.” Derlerdi.

Başıboş gezenlere

Boş boş laf edenlere

Boşuna vakit geçirenlere

Onlar da boş verirlerdi.

Onlar büyüklerinden şunu işitmişlerdi:

“Ne doğrarsan aşan o gelir karşan.”

Aşlarına haram karışmadı

Dillerine yalan dolaşmadı

İşlerine pislik bulaşmadı

O Pakizeler’den pak nesiller üredi

O Azizeler’den izzetli evlatlar türedi

Allah’ın rahmeti onların üzerine

Onların duaları da bizim üzerimize olsun.

(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)

unutulmaya-yuz-tutmus-bir-gecmis-eski-diyarbakir-2

Ev işlerini bitiren hanımların öğleden sonraki mesaileri nasıldı?

Evinde işlikleriyle bir işçi gibi çalışan bu muhterem hanımlar öğleden sonra şık bir şekilde gezmeye giderlerdi. Misafirin ev sahibini hazırlıksız yakalayaıp mahcup olmasına sebep olmamak için ev gezmeleri ev sahibinin önceden belirlediği ve arkadaşları tarafından bilinen Kabul Gününde yapılırdı. Hemen hemen her evin bir kabul günü vardı.

 

Diyarbakır’ın küçeleri dar

Evleri geniş ve ferahtı

Duvarları kerpiçten

Damları ise topraktı

Onu sevimli kılan

Orada oturan halktı

Halkın yüreğindeki

Dostluktu, ahbaplıktı.

Bu dostluk ve ahbaplık dünyalara değerdi

Günlerce yaşar gider

Gecelerce sürerdi

Sıra gecelerinin meşkini

Kabul günlerinin şevkini

Her ikisinin de zevkini

Hiçbir şey veremezdi.

Sıra gecesini erkekler ip ile çekerlerdi

Kabul gününü kadınlar dört gözle beklerlerdi.

Her ayın dördüyle ondördü

Anamın kabul günüydü

Yedi mahle öteden misafiri gelirdi

Anamın misafiri onun başının tacıydı

Onların cümlesiyle dünya ahret bacıydı

“Abla heyran” ede ede

“Baci kurban” diye diye

Datlı dil döke döke

Onları karşılardı.

O günlerin birinde

Bastık sucuk elimde

Gezerken orta yerde

Misafir bastırmıştı

Anam da tutup beni odaya kapatmıştı

Bir yandan herslenidim

Bir yandan sölenidim

Kapı arasından da özleri dinlidim

Özlerinde asalet

Konuşmalarında nezaket

Sözlerinde de hikmet vardı.

Topuz’un Şefika Hanım ilim irfan dağıtıdi

Onu dinleyen gençler ondan feyiz alıdi.

Cercisler’in Hamdiye Hanım

Neşe-i muhabbet saçıdi

Bulunduğu mecliste ne tasa ne gam kalıdi.

Çiçekçi Nazmiye Hanım

Şifa veren nebati sebatnan anlatıdi

Meryemhortla yarpuzu en başlarda sayıdi.

Onlar “boş laf” etmeyen kültürlü insanlardı

Onlar “hayat” denen mektebi bitirmiş hanımlardı

Usul-i erkân ile meclislere girerler

Ağır aziz oturup muhabbet ederlerdi

Onlar saltanat sürmiş görgülü sultanlardı

Onlar bir tarih yazmiş tarihi kadınlardı.

Onlar:

Kolsuz Mehmet Ağa’nın Hayriye ile Hafize Hanım

Güldamlasıgil’in Fatma Hanım

Altunufağıgil’in Rabia Hanım idi

Yeşilbaşlar’ın Şöhret Hanım ile

Kırkpanturlar’ın Huriye Hanım idi

Deveciler’in Fikriye Hanım’nan

Mızmız’ın Hayriye Hanım idi.

Çeleng’in Süreyya Hanım,

Hasib Beg’in Saniye Hanım,

Fuat Efendi’nin Zeynep Hanım

Altiparmağ’ın Fatma Hanım’nan

Abdulcebbar’ın Hanife Hanım idi.

Polesağagil’in Sabiha Hanım

Kapı komşumuz Rasime Hanım’nan

Gençler’in Nadide ile Sabiha Hanım

Kalenderler’in Makbule Hanım idi.

Sayamadığım daha nice hanımlar vardı

Daha anlatılmadık nice hatunlar kaldı

Onların cümlesinden Allah’ım razı ola

Mahşer günü Cennet’te “Kabul Günleri” ola.

(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)

unutulmaya-yuz-tutmus-bir-gecmis-eski-diyarbakir-2

O eski günleri hatırladığınızda neler hissediyorsunuz?

Bahan Diyarbekir’i hetirletme benim babam!

Yüregimin başi sızlar öksemişem dayanamam!

Elim yetmez uzanayım eline

Takatim yoh varamam ki iline

Ona sehep çıhmamişam bahamam ben yüzüne

Yüzüme tüfürse de hakkım müstahakkımdır.

 

Baba dede mirası bir mübarek şeherdi

Degerini bilenler bedenlernen çevirdi

Dört kapısından insanlar destur ile girerdi

Hele söleyin bahan niye bu hale geldi?

 

İnsanlarının yüzünde nur-u ilahi vardi

Hemravat suyu gibi temiz ve de berrakti

Merhametnen dokunmuş ipek gibi kalpleri

Sevginen nakışlanmış gül gibi gönülleri

Bülbül gibi şakıyan şeker şerbet dilleri

Kılı kırk yarabilen usta elleri vardi

Miheng daşına vursan herkes girmidört ayardi.

 

Pırıl pırıl gözleri bin pırlanta ederdi

Akıl dolu sözleri dünyalara değerdi

Hepisi de başı dik alnı açık gezerdi

“Alçak duvar olmayın herkes üstünüzden geçer” derlerdi.

 

Dedikleri sözleri başımıza taç yaptık

Alçalmadık kimseye baş eğmeden yaşadık

Bize çamur atanı biz gülle karşıladık

Güler yüz tatlı dille bütün kötülükleri aştık.

Biz sevgi ile doğduk

Sevgiyle kucaklaştık

Sevginin diyarında

Sevgi ile yaşadık

Bizi üzenleri de Allah’a ısmarladık!

(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)

 

Böylesine güzel evlatlar yetiştiren ailelerin çocuklarını yetiştirme tarzı nasıldı ki birbirinden değerli asil insanlar yetişti bu memlekette?

Diyarbakır’da aileler arasında ekonomik açıdan farklılıklar vardı fakat bütün aileler KÜLTÜR ZENGİNİ idi. Bütün ailelerin çocukları ortak değerlere yetişmiş çocuklardı. Çünkü anneler kız olsun erkek olsun çocuklarına göz açtırmaz, Demoklesin kılıcı gibi onların başının üstünde dururlardı.

Her hareketleri evin içinde de evin dışında da kontrol altında olurdu. Evlatlarını vatana ve millete hayırlı birer insan, iyi bir aile reisi, iyi bir ev hanımı olacak olacak tarzda yetişirirlerdi. Oğullarına torunlarına nasihatleri altın değerinde sözler içerirdi,

Güle Hatun güngörmiş muhterem bir kadındi

Herkesnen hoş geçinir herkesnen anlaşırdi

Kimseye çabuh kızmaz çabuhta darılmazdi

Bir gün nasıl oldisa torununa çoh kızdi

Oni ögüne aldi nesihata başladi.

Dedi ki:

Hesen! Sen ne biçim Diyarbekirlisen?

Ne bir türki sölisen

Ne de halay çekisen

Her görmiyesen!

Çişi gelen oğlanın konserine gidisen

“Oynama şıkıdım şıkıdım” edisen

Niye halay tepip toz etmisen?

Sen ne hefif bir herifsen

Utanmisan kızlara ağız egisen?

“O kız beni görsün

Bahan kazah örsün” deyisen

Niye anan sölemisen?

Anan söle

Kıçıni kırsın evinde otursun

Kazaği da sahan özi örsün.

Anan dedim aklıma geldi

Zeten seni bu hala anan getirdi

Seni elime vereydi

Erkek evlat nasıl yetiştirilirmiş göreydi.

Eyiki rahmetli deden seni bele görmedi

Seni bele görseydi bir yanına inme inerdi

Yazıh ki, Hesen Paşa’ nın torunisan

Yazıh ki, O dedenin adını taşisan

Hesen!

Sen sen olasan aklın başan topliyasan

Bazı gençler türemiş onlara uymiyasan

Onlara uyarsan sen de kaşmer olursan

Onlar modadır deyiler

Hırçikli pantur giyiler

Yorgan yüzünden göynek diktiriler

Acayip acayip laflar ediler

Gözlerini süziler

Ağızlarıni büziler

“Aman! Ayol” deyiler

Karilardan çoh dedikodi ediler

Vidasi gevşemiş gibi de yolda gidiler.

Yorgan yüzünden göynek diktiriler

Acayip acayip laflar ediler

Gözlerini süziler

Ağızlarıni büziler

“Aman! Ayol” deyiler

Karilardan çoh dedikodi ediler

Vidasi gevşemiş gibi de yolda gidiler.

Oğlum!

Ay doğuşundan erkek gidişinden bellidir

Deden yolda gidende

Yer titridi ayağının dibinde

Setre pantur geyidi

İpek göynegi rüzgarda fırfır edidi

Konuşanda sankime gök gürlidi

Adı gibi “HASSO ERKEK” ti

Bir gün olsun beni ne kırdi ne de incitti

Şimdiki yeni türemeler

“Maço erkegıh” deyiler karilara eziyet ediler

Erkeklığın da içine ettiler.

Oğlum!

Devamı Gelecek…