Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (3)

Diyarbakır’ın kadim taşları arasında gizlenen hikayeleri, şehrin ruhunu ve hafızasını yaşatan isimlerden biri de şair ve yazar M. Kadri Göral. Eski Diyarbakır’ın sokaklarında gezinen, şehrin her köşesini bilen ve yaşayan Göral, Özgür Haber’e verdiği bu özel röportajda, Diyarbakır’ın unutulmaya yüz tutmuş geçmişine ışık tuttu.Bu yazımızla beraber  röportajımızın 3. kısmını sizlere aktaracağız

Diyarbakır'ın kadim taşları arasında

Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (3)

 

 

Oğlum!

Erkeklıh ne yatahta ne de dayahtadır

Erkeklıh kari kıymeti bilmahtadır

Erkeklıh namusinan para kazanmahtadır.

Hesen!

Nenem demedi demiyesen

Ne ot gibi yerden bitmişsen

Ne de taşın deliginden gelmişsen

Sen halis muhlis Diyarbekirlisen

Dünyanın öbür ucuna da getsen

Aslın inkâr etmiyesen

Ohuyup porofosor da olsan

Kazanıp kalantor da olsan

Nefsen uyup geçmişin unutmiyasan

Geçmişini bilen haddini de bilir

Aslını inkâr eden haramzadedir.

Hesen!

Baban başini seversen

Avukat İhsan BİÇİCİ bege gidesen

Gidesen Diyarbekir’i bir de ondan dinleyesen

Dinleyesen gögsün gere gere gezesen

Ne kadar hoş sölemiş bir bilsen.

“BU ŞEHİR DİYARBEKİR

ZEMİNİ KAYALIHTIR, İKLİMİ SERTTİR

İNSANLARI CESURDUR,

MERTTİR,

ERKEKTİR!

KÖTÜ TANITMIŞ

O DA FELEKTİR!

FELEGİN ÇARHINI BOZANLARDANIZ.”

(M. Kadri GÖRAL– Küçe Kapısı 1996)

Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (3)

Anneler oğlan çocuklarına çok düşkündü. Oğlanın yaptığı adet olur kız aynı şeyi yapınca kabahat olurdu. Ayı şeyi ikisi de yapsa “ O oğlandır yapar sahan ne oli? Sen kızsan otur oturduğun yerde” derlerdi,

 

“Bir kadın yatarken yatahta

Üstüne sabah güneşi doğarsa

O karidan her gelmez adama.”

Fatma hanım bu sözi hep sölidi kızına

Sölidi sölemidi kızın burni yanmidi

Sonunda dayanamadi sölenmağa başladi

Dedi ki:

Kız kızım Gülsen!

Kızlar içinden seçilesen

Yerişip yetmiyesen, gene hangi cehennemdesen?

Sebehtendır çağıriyam niye ses etmisen?

Kussül ömür olasan!

O boyda kalasan!

Gün evle olmiş sen hala yatisan?

Vay yatasan kahmiyasan!

Yata yata lehpo olacahsan

Şimdiden loğ gibi olmişsan

Edemisen yerinden kahasan

Toprah başan ola!

Başıma kalacahsan kele, başıma kalacahsan!

Gözün çıha avcuma düşe!

Kör olasan!

Niye kardaşlaran sehep olmisan?

Bir de forta atisan “Anama yardım ediyem” deyisen

Yalan sölisen, yüzün kara edisen

Yalançi!

Kardaşların halini görmisen?

Hero’nun hırnigi ahmiş şorigine karışmiş

Azo’nun tumanının lastigi kopmiş kıçi açıhta kalmiş

Ayşo, Hüsso’ya çimdik atmiş oğlani lal etmiş

Hüsso da ona bir zumzuk vurup küçeye kaçmiş.

Allah’ım sizi evlat degil ğezep yaratmiş

Bir suda bir tahtada kahasız!

Her görmiyesiz inşallah!

Babazdan ne her görmişem ki sizden ne her görecağam

O kadar dedim ki;

“Herif! Herif! Bu kadar uşaği başıma salma”

Tutti abdeshana ibrıği gibi sizi dizdi karşıma

Sanki mum dikecahsız goruma

Bir kalıp sabun doğuraydım sizi doğuracağıma.

 

Böyük sözi dinlemedim

Pırpırım tohumi gibi evlat türettim

Ne gençlığımdan birşey anladım

Ne de ihtiyarlığımda rehet ettim.

Şimdiki karilar akıllidırlar anam, akıllidırlar!

Topi topi iki tene çocuh yapilar

Onlari da başlarından savilar

Birine analari

Öbürüne de kaynanalari bahi

Özleri de “arvadıh” diye çalım sati.

 

Ya biz nasıldıh?

Ma biz insan degilmidıh?

Sabahın köründe kahidıh

Canımızi dişimıze tahidıh

Fırfıra gibi ortada dolanidıh

Vallah ne oflidıh ne de poflidıh

Ne de kimseden aferim beklidıh.

 

Kız Gülsen!

Yere giresen yerler ucuz iken

Sesin soluğun kesile sesimi işitmisen?

Çene çeneye vermişsen kimnen laklak edisen?

Lal olasan

Dinsiz imansızlarnan haşrolasan

Bir de bahan arvat olacahsan

Tevlolo! Tevlolo!

Rezil olacahsan kele! Rezil olacahsan!

Boyun bosun devrile boyundan da mi utanmisan?

Zebellah kadar kız olmişsan

Ben senin kadarken iki çocuh sehebidim

Kardaşan da yüklidim nefse yatağında yatidım

Niye birezim bahan çekmemişsen

Getmişsen babangile çekmişsen

Eyni tembel bibin gibisen

Onun gibi yerinden teprenemisen

Ölümüm hak olaydi yeterki sen bele olmiyaydın!

Kurre Ruko kadar da olamadım kele!

Kurre Ruko çıllaka kızıni gelin etmiş

Ayyare ayyare kabullarda anlatimiş

Bilmiyem ki o çömçe gelinin neyini anlatimiş

İki ağaci çatmişlar arvat diye satmişlar.

Ben onların toylarıni da görmişem

Adetlerini de biliyem.

Siçan müzigimidir

Çigan müzigimidir nedir deyiler

İki tene herifi getiriler

Salonun orta yerine dikiler

Herifler “gıy gıy” edi, “vıy vıy” edi milletin yuhusi geli.

Yuhusi gelen kahi evine gidi

Bir tek yeni evliler evlerine getmiler

Balayına gidiyıh deyiler deniz kenarına gidiler

Gerdege giriler hemama girmiler

Denizde iki çıpçıp ediler “biz çimdıh” deyiler.

Sonra da herli evlat bekliler

Her görmiyeler!.

 

O kızi alan oğlanın toprah başına olmiş

Hade oğlan cahalmiş, toymiş

Ma niye anasi da mi kormiş?

Memlekette kız mi kalmamiş getmiş o pirebuki almiş?

Ele kızi gelin diye eşigimden sohmanam

Anasi nedir ki danasi ne ola.

Zeten eleleri hem şansli hem de kıymetli oli

Kocasının ögüne bir kab şorba koyami

Gene de herif “Ruko” deyi başka bişe demi

Bizim evde günde on çeşit yemek bişi

Gene de ahşam oldi mi herif ataş oli canıma düşi

Bir insanda şans olacah anam, şans olacah!

 

Kız Gülsen!

Kurşunlara gelesen karşıma gelmiyesen

Parça parça olasan herbir parçan bir kapida bulasan

Şaşırmişam ben kaç parça olayım

Hangi bir işe bahayım

Hamur eşkimiş teştten taşmiş

Küçe kapısi açıh kalmiş arbo pisik içeri dalmiş

Mıhe heyvani kuyruğundan yahalamiş

Pisik de oni çırmahlamiş.

Ako gelmiş curundan sabuni aparmiş

Çortundan ahan çamurli sular bellueyi tıhamiş

Yetmimiş gibi kaynım karısi haber salmiş

Bizi şa’reye çağırmiş

“Gelmezlerse hetrim kalır” demiş

Ne bitmez bir çilem, ne kara bir yazım varmiş.

Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (3)

Kara yazın kilidi ite Gülsen!

Baba çıha yüzen!

Eyni sağır sultan gibisen

İşen geleni eşitisen işen gelmiyeni eşitmisen

Şa’re lafıni ne tez eşittin

Ne tez gettin geyindin

Her görmiyesen! Senseni eynede görmisen?

O nedir üsten çekmişsen?

Eyni Şillegilin beslemesine benzemişsen

Kız bahan bah ha! Sahan söliyem:

Tafta enterin giyesen

Saçın iki örük edesen şa’reye ele gidesen

Şa’re deyip geçmiyesen

Kızların kısmet kapısidır eyi bilesen

Oturmağan konuşmağan dikkat edesen

Beni haha rezil etmiyesen

Gidip Medo’nun yanına ilişmiyesen

Senseni o zırzopnan bir etmiyesen

Onun ne Alipaşalı’lıği

Ne de ağırbaşlılıği kalmiş

Saçını kesmiş pote tavuğa dönmiş

Zaiflemiş canli cenezeye benzemiş

İbretti, ibreti alem olmiş

Sen de sen olasan

Medo’ya da modaya da uymiyasan

Ona uyarsansa iflah olmiyasan

Gidesen zalım bir kaynananın toruna düşesen

İşte o zaman ben seni görürem

Bahayım otura otura minder mi çürütisen

Yohsa ayah altan gelmi terlik mi eskitisen.

(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)

 

Yıllar öncesinin Diyarbakır’ında yaşamış olanlar Diyarbakır’ın bu günkü haline bakınca “Ahhh!” deyip iç çekiyorlar bu hüzün nedendir?

 

Sen Diyarbakır‘ın eski halini bilir misin?

Hiç yaşadın mı o güzellikleri doyasıya?

Hiç çıkıpta Kırklar dağı düzüne

Kırkbir kere “maşallah” çektin mi bu şehire?

Siyah gerdanlık gibi şehri saran surları

Gümüş hançer misali bağrını yaran suları

Cennet mekânı andıran o yemyeşil bağları

Seyrettikçe dedin mi Allah’ım sıtar ede?

Ben u Sen’ le tanışıp senli benli oldun mu?

Beden bedene verip onunla konuştun mu?

Kitabesine bakıp yaşını okudun mu?

Okuyunca dedin mi Allah ömürler vere?

İlikleri donduran o kapkara kışları

Ortalığı kavuran kupkuru sıcakları

Bunları rahmet bilen fedakâr insanları

Düşündükçe dedin mi Allah sabırlar vere?

Odun yüklü kelekle Dicle’de yol aldın mı?

Deve yükü karpuza sen de şaşıp kaldın mı?

Hiç şebbot yakalayıp afiyetle tattın mı?

Doyunca da dedin mi Allah ziyade ede?

Gece gündüz yaşanan hülle sefalarını

Kazan kazan kaynayan kelle-paçalarını

Karpuzlardan yapılan çayda çıralarını

Yüzdürürken dedin mi Allah selamet vere?

Saray gibi evlerde salınıp gezindin mi?

Nahit taşlı avluda gül, karanfil derdin mi?

Haremlikle selamlık ne imiş öğrendin mi?

Öğrenince dedin mi Allah hayırlar vere?

Toy denilen düğüne varıpta eğlendin mi?

Damat tıraş olurken tililili çektin mi?

“Ki zava? Ki zava?” diye usulen seslendin mi?

Seslenirken dedin mi Allah mübarek ede?

Gelinlerin eşikte testi kırmalarını

Kilerde un küpüne elle basmalarını

Yumurtayı kılıca atıp kırmalarını

İzleyince dedin mi Allah uğurlu ede?

Bunca dediklerimi severek dinledin mi?

O günleri yeniden yaşasaydım dedin mi?

O rüya alemine gitmeyi düşledin mi?

Düşlediysen dedin mi Allah muradın vere?

(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)

 

Diyarbakır’ın geçmişine olan özlemle yaşamak size zor gelmiyor mu?

 

Herşey yaşlanır fakat duygular yaşlanmaz. Yaşanmışlıklara duyulan özlem yaşlanmayan bir duygudur. Geçmişe duyulan özlem öyle bir özlemdir ki, insanın içinden söküp atması mümkün değildir. Ben Diyarbakır’a olan özlemimi gördüğüm rüyalarla bir nebze olsun gidermiş oluyorum.

 

Dün gece bir rüya görmişem kurban

“Herdir” diyesen “Her içinde olasan”

Görmişem ki o eski Diyarbekir’e getmişem

Mahle mahle gezmişem

Küçe küçe dolaşmişam

Her bişeyi yerli yerinde bulmişam

Ca’delerde begler, efendiler, paşalar gezidi

Küçelerden hanımlar, hatunlar, sultanlar geçidi

Diyarbekir şeher degil mübarek bir cennetti

Havasi hoşti

Suyi hoşti

İnsanlari hepisindende hoşti

Konuşanda heyrannan, kurbannan konuşidi

Biri birisinden bir şey istese

Öbüri:

“Başım gözüm üstüne heyran” deyidi

Biri birisini yolda görse

Öbüri:

“Oğurlar ola kurban” deyidi

Bir saygi vardi

Bir sevgi vardi

Bir hürmet vardi benim babam!

Böyük böyükluğuni bilidi

Küçük küçükluğuni bilidi

Nakiblerin Osman OCAK beg gençlere kaside ohidi

Hem kaside ohidi, hem nesihat veridi.

Yavuz arsızlıh etmiş anasından ödi kopidi

Havşün ortasında oturmuş anasına yalvarıdi:

“Mutbah ögünde durma

Dizinnen odun kırma

Ana kurbanın olam