M. Kürşat İMANLI

HER ŞEY FENA BULUR (2)

HER ŞEY FENA BULUR (2)

 

Hz. Muhammedin doğduğu altıncı asırdan itibaren insanlık tarihine bakıyoruz. Ne Hz. Muhammedin ve ne de ona indirilen kitabın en küçük bir yanlışı veya batıl bir sözü veya haksız bir hükmü bulunmadığını anlıyoruz. Bulunsaydı ya dostları veya onu bir kaşık suda boğmak isteyecek kadar ona düşmanlık eden muarızları bir yolunu bulup ortaya saçarlardı. Yanlışları bulunup ortaya saçılsaydı en yakın dostları bile onu terk ederdi. Düşmanları sevinç çığlıklarıyla yeri göğü inletir ve bütün insanlığa dinletirdi. Fakat asırlara bakıyoruz. Ne Kur’an’a kusur bulabilen ne de Hz. Muhammed’e bir yanlış atfedebilen yoktur. Aksine düşmanları bile Onun ne kadar güzel ahlaklı, akıllı, iffetli ve doğru sözlü bir kişi olduğunu ikrar ile kabul ediyorlar.

19. Asrın tartışmasız siyasi dehası olan ve büyük Alman imparatorluğunu tesis eden Prens Bismarck; bütün mukaddes kitapları ve Kur’an’ı okuduğunu, Hz. Muhammedin hayatını inceden inceye araştırdığını ifade ediyor ve diyor ki;

“Semavi kitapların tamamını tetkik ettim (araştırdım). Hiç birisinde aradığım hikmet ve tam isabeti göremedim. Lakin Kur’an; bu kayıttan azadedir. Ben Kur’an’ı her cihetten tetkik ettim. Her kelimesinde büyük hikmetler gördüm.

Ya Muhammed! Sana muasır bir vücut olamadığım için müteessirim. (seninle aynı zamanda yaşayamadığım için çok üzgünüm) Muallimi ve naşiri (öğretmeni ve yayıcısı) olduğun kitap senin değildir. O lahutidir. (ilahi kaynaklıdır) Beşer senin gibi seçkin bir kudreti bir defa görmüş bir daha göremeyecektir. Ben huzurunda hürmetle eğilirim.”

O DA HER FANİ GİBİ BİR FANİ İDİ

Başlayan her iş bir gün biter. Çıkılan her yol bir gün son bulur. Doğan her canlı bir gün ölür. Her nesnenin bir kemali ve her kemalin bir zevali vardır. Yaratılmış her şey için takdir edilen bir ömür miktarı vardır.

Efendimiz (asm) da bir yaratılmış idi. Her ne kadar birçok defa olağanüstü işlere mazhar olmuş ise de neticede bir kuldu. O da bir faniydi. Onun da belli miktar ile takdir edilmiş bir ömrü vardı. Onun da bu dar-ı faniden yeri baki âleme değişecekti.Veda haccından bir müddet sonra efendimiz asm hazretleri hastalandı. “bir kul, baki olanla fani olan arasında serbest bırakıldı. O da baki olanı tercih etti” buyurdu. Yakın sahabelerinin çoğu durumu anlamışlardı. Bazıları gizliden gizliye gözyaşı döküyordu. Bir gün hasta yatağında iken sevgili kızı Fatıma geldi.  Fatıma’nın kulağına bir şey fısıldadı. Hz. Fatıma pek üzüldü. Sonra tekrar bir şeyler fısıldadı. Bu defa da pek memnun olup sevindi. Daha sonra Fatıma’ya sorulduğunda; Peygamber efendimiz birinci defa fısıldadığında, bu hastalıktan kurtulmayıp ahirete göçeceğini haber verdi. İkinci defa fısıldadığında; ehli beytimden en önce vefat edip bana kavuşacak olan sensin” dedi şeklinde açıklamıştır. Efendimiz asm hazretlerinin her iki haberi de dosdoğru bir şekilde gerçekleşmiştir. Kendileri birkaç gün içerisinde vefat etmişler. Kızı Hz. Fatıma ise altı ay sonra Ehl-i Beyt’ten Efendimizden sonra ilk vefat eden kişi olarak ahirete göçmüştür.

Efendimiz (asm) hazretleri namaz kıldıramayacak kadar takatsiz kalınca yerine Hz. Ebu Bekir namaz kıldırdı. Hazret-i Ayşe annemizin hücresinde ve dizlerinde (Refik-i Ala- en yüce dost) diyerek ruhunu rahmana teslim etti. Cenaze hizmetlerini vasiyeti gereği Hz. Ali ve azatlı kölesinin oğlu çok sevdiği Usame bin Zeyd yaptılar. Sahabeler, Efendimizin cenaze namazını teker teker kıldılar.

23 sene özel korumaları olmaksızın, defalarca su-ı kast teşebbüslerine uğradığı, başta putperest Mekke müşrikleri olmak üzere Yahudilerin, Hristiyanların ve nihayet bütün batıl inanç sahiplerinin düşmanlık edip yok etmeye çalıştıkları Efendimiz asm kendi rahat döşeğinde sevgili eşi Hz. Ayşe’nin dizinde ruhunu rahmana teslim etmesi de başlı başına bir mucizedir. Allah, Onu insanlardan koruyacağını Kur’an’da bildirmişti. Kur’an’ın bir haberi daha Efendimizin bir insanın oku, kılıcı veya darbesiyle değil kendi eceliyle vefat etmesiyle gerçekleşmişti. 

Sahabeler, ilk anda büyük bir şaşkınlık yaşadılar. Ölümü, Efendimize yakıştıramadılar. Hatta Hz. Ömer, kim Efendimiz öldü derse onun boynunu vuracağım diye bağırdı. Hayatta iken Efendimizin en sevgili dostu, mağaradaki ikilinin ikincisi, peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi olan Hz. Ebu Bekir bir konuşma yaptı. Konuşmasını; İçinizde Muhammed’e tapanlar varsa bilsinler ki; Muhammed ölmüştür. Allaha tapanlara gelince; bilsinler ki Allah bakidir, asla ölmez diyerek bitirdi. Ve Ali İmran suresinin 144. Ayetini okudu.

“Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz. Her kim ökçeleri üzerinde geriye dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.”

Başta Hz. Ömer olmak üzere birçok sahabe bu ayeti yeni nazil oldu zan etmişlerdir. Yani manasını tam olarak o an anlamışlardır. Efendimiz asm hazretlerinin mukaddes naaşı vasiyeti üzerine vefat ettiği Hz. Ayşe annemizin hücresine defin edildi. İki yıl sonra vefat edecek olan Hz. Ebu Bekir, efendimizin kabr-i şerifinin kıbleye göre arka tarafına ve daha sonra şehit olan Hz. Ömer de Hz. Ebu Bekir’in mübarek kabrinin kıbleye göre arkasına defin edilmişlerdir. 7Bu gün Medine’de Ravza-yı Mutahhara olarak isimlendirilen ve ziyarete açık olan kabirde işte bu üç dost yatmaktadır. Allah şefaatlerine nail eylesin. Yolarına yolcu, arkalarına tabii eylesin. Cümlemizin her iki cihanını iman nuru ile aydınlatsın.