Hülya TOPRAK

DİL MUHTAÇ İKEN KALEME

DİL MUHTAÇ İKEN KALEME

 

Günlerden bir pazar günü, kaleme dokunmamışım aylardır. Zaman'ın demlediği cümleler, kalemden damlamak için uygun bir sahne bekliyorlar adeta. Subjektif akımların mahiyetinde, ana diz çökmüş yaşantılar ayrı fakat birbirine yakın fizyolojilerin birliği gibi bağlantılı bir yaşam döngüsü olan hayatların çeperinde; güçlü bir iç sesi duymadan, yankılanmadan beyin haznesine, yazılıma dönüşmüyor kelimeler haliyle!

 

      Hava soğuk, sessiz ve sakin; kafamın içi bir hayli kalabalık ve tedirgin zamanın çabuklaşmış halleri, bugün düşünüldüğünde saat mahiyetinde tuttuğunu, tüm yılları rüya misali silkelediğini düşündüğüm bir günün saadetindeyim. Derken; gözüme bir yazı ilişiverdi internet sayfalarını kurcalarken... Kitabı çok satan bir bayanın yazısını, feyz alırım diye okumaya başladım. Çocuğuna hitabı babında kendini nasıl koruması gerektiği, geleceğe dair ezber sözcükler anlattıkça, akıl denizinde boğulmuş oldum biran. Hani bizim yani hepimizin çocukları açlık/yoksulluk, göç ve savaş mağdurları ama asıl felaket olan hayatları kana, istismara uğratan insanlar, dünkü çocukların bugün yaptıklarıdır. Bunca keşmekeşliğin yığınlar halinde insan nüfusuyla büyümesi ve hüsran senaryolarının temellemesindeki analiz, dünden kalan bugünün sentezi olarak karşımızda acı bir gerçek olarak yaşantılar dahilinde gerçekleşmiyor mu?

Oysaki dünkü amaç, bugün olmak değil miydi? Bu söylem hiç bir vakit geçmişte kalmak değil bugünü geleceğe taşırken, yarınları öngürüp ödevi tastamam tamamlamaktı. Dün ölmüş birinin bugün olmayacağı gibi! Bugünü düzeltmek yarına bahar farkındalığının tohumlanması ve kök salmadıydı.

 

       Güneydoğu coğrafyasında yaşayan bir birey olarak belkide bu topraklarda büyümenin, tanık olmanın hem emniyetini hem de ciddiyetini yaşamaktı bu denli duyarlılığa sarılmak... Yazılmayanı yazabilmek, aynısı olmadan hiç kimsenin; kendim olabilmek adına yazmak istedim bugün. Korkarak, korkutularak ödevlerimizi öğrenemezdik. Hayat bir yaşantı, yaşantı ise sistemin çarkı gibi ilerlemekte. Bu sistem mekanizmasını daha iyi belirlerken, bir türlü tekavür eden olumsuz döngüleri yok edemedi insanoğlu. Okuma yazma bilmeyen bir anneden öğrendiklerimi az cümlelere sığdırma şansındayım şimdi! Burada kadın (Ana) olmak o kadar zor ve meşakat ki; yanı sıra küçük yaşta yüklenilen ödevlerin duyguları dinlemeye zaman bırakmayan hayat koşuşturmaları ve zaman ivmeleriyle zorunlu seçimler, bireylerin üstlendiği rolleri temsilen yaşam koşullarına başlayıp zamanın gençlikten çıkmadan öyle aşkı beklemek, beklentileri dinlemek gibi bir ihtimal şansı  bırakmamıştır.

 

       Onurlu varolma mücadelesi, farklı sahnelerle gözlerimizde birikti yıllarca... Anane yorumlarla, temsili rivayetlerle, misaller ve öykümelerle bilincimizi yoğuran, en çok da zora karşı asaletleri bizde hayranlık duygusunu uyandıran    analarımız, bugünleri görüyorlardı ve muhtemelen bizi bugünlere hazırlıyorlardı.

 

       Belirtmek isterim ki; yazan ve yazdıran onlarca sebepler, bizim cümlelerimizin de boş ve çöp olmasından korktuğumuzdandır ki ya düşündüklerimizi yazmayız ya da yazdıklarımızı özel kılarız. Olan bir cümlenin aynısını yazmak bile zamandan çalmaktır. Beyinde ticaret reytingini takip edip çalmak kadar ters ve tezat bir düşüncedir.

 

 

Bizler artık farklı mukavemetleri başarı beklentisi ile taçlandıran faydası eşit merkezi benimseyip yaymalıyken, bencil şahısların cümlelerindeki yaşantılarını bilip takip eden ve hayranlık duyanlardan değiliz.

    Örnek hayat, temiz vicdan, başarı ve gerçekten yani hayattan pay çıkarıp örnek sunan çoğulları beklemekteyiz. Acıyı yaşamayı değil azaltmayı, istihdamı derecelere değil eşitlemeyi, bireyleri büyükken değil küçükken eğitmeyi ve ayıklamayı bilmeliyiz. İnsan doğan her birey, özeldir. Doğan her bebek  masumdur. Hep sonradan sonradan şarkısı gibi (Tutacaksın çocukları bugünden. Yarın bir katil, bir caniyi değil) her birimiz bir potansiyel iken, menfi hayatı değil, insani erdemliliği/insanlığı bilmeliyiz. Bugünün çocuklarına öncelikli olarak sevgiyi ısmarlayıp çocukluk hallerini yaşamaya olanak sağlar isek, hem dünün çocukları olan biz hem bugünün çocukları iken yarının büyükleri olacak yeni neslin mutluluğu ve toplumda yararlı birey etkisi mutlak olur.

 

Düşünce ve fikir, olumlu bir başlangıcın temelidir. Yeryüzündeki tüm canlıların yaşam haklarını gasbetmeksizin biz insanlara yaşam hakkı verildi. Sevgi, saygı, neşe, sevinç, vicdan duyguları bize boşuna hissetirilmedi. Soyut olan bu hissiyatlar bizim için en büyük donanım iken, bu hissiyatları doğru yaşamayı ve tatmayı becerebildik mi? Empati kurmak pek zor değil, dönüp bakalım kendimize. Doğru diye söylediklerimizi veya öğüt diye verdiklerimizi biz yapabildik mi? Başka bir bireye nasihat diye verdiklerimizi, başkalarında olumlu haslet diye görmek istediklerimizi önce kendimizde barındırmalıyız ki; mutlu yarınları bugünden inşa edebilelim. "Biz dünya hayatını eğlence ve oyun olsun diye yaratmadık" cümlesine karşılık, "doğru yaşadık" diyebilme rahatlılığıyla yaşamak dileğiyle...

Yazarın Diğer Köşe Yazıları